Bilgi-Ogrenilmesi/Hafizada Yer Edisi-Kullanimi Uzerine
1 sayfadaki 1 sayfası
Bilgi-Ogrenilmesi/Hafizada Yer Edisi-Kullanimi Uzerine
Ortada bir bilgi var ise, once bu bilginin ogrenilmesi ve hafiza da yer edinilmesi gerekir. Burada henuz bilginin bilinmesi olgusu yoktur. Yani bilginin kullanimi otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis bir temeldedir.
Iste burada bilginin kullanimindaki bilmek ve inanmak farki ortaya cikar.
Uclu bir ornek verelim.
Bir papagan, bir sempanze ve bir cocugu ele alalim.
Bir papagan insanoglundan ogrendigi bir kelimeyi tekrar edebilir. Burada ogrenme ve hafizada yer verme soz konusudur. Inanctan soz edilemez.
Ayni sekilde bunu bir sempanze hem de uygulamali olarak yerine getirebilir. Cocuk ise ogrendigini uygular. Her iki durumda da ogrenilenin hafizada yer edilisi onemlidir.
Yani ortada ogrenilenin uygulanis ve kullanilis acisindan henuz inanmak ve bilmek soz konusudegildir.
Basta bunu papagan ve sempanze olarak elimine edebiliriz. Cunku onlarinin beyinlerinin numenal yetisi henuz insanoglu kadar gelismemistir.
Buradan bilginin bilinmesi ve bilgiye inanilmasi temelindeki uygulanis ve kullanimi epistemolojik olarak henuz sadece insanoglu turu icin degerlendirebiliriz.
Peki, o zaman insanoglu acisindan ogrenilen bir bilginin inanc ya da bilmek duzeyi ne zaman ortaya cikar.
Aslinda bu konuyu daha once bilinc ve bilincalti temelinde islemistik.
Insanoglu numenal yetisi zamansal olarak yasi buyudukce gelisir ve olgunlasir. Yani ogrendigi bilgiyi, ya inanca ya da bilmeye tasir. Bunun inanc ayagi genelde olandir ve birey bilinci olmayan beyinler icin gecerlidir. Cunku inanc beyni ogrenilenin ne oldugu, nedeni v.s. olarak sorgulatmaz ve sadece bilincalti yerlesmisliginin temelinde otomatik olarak uygulatir.
Bir seye inanmak demek, inanilan bilginin dogrulanarak gerceklestirilmesi demektir. Kisi bunu yabilerek ya da bilincalti olarak yapar.
Mesela yaraticiya inanan bir beyinin yagmurun yagmasina inanmasi ve bilmesi farki bu bilinctir. Ya da fizik otesi var oldugu one surulen her turlu varliga olan inanma inanmama farki, yine bunu bilmek ve inanmak farkidir.
Iste bu temelde her turlu ogrenilen ve soru/cevap olarak ortaya atilan bir bilgiye ya inanilir, ya da bilinir.
Bilmek ona inanmamakanlamina da gelmez. Bilmek, bilgiyi bilimsel olarak aciklayabilmek ile paraleldir. Cunku bunun disindaki her turlu aciklama o bilgiye inanmak temelindedir.
Mesela insanoglu tanrinin ne oldugunu aciklamadan varligini ve inancini tartisir. Ya da etik olarak bir seyi aciklamadan, onun dogrulugunu/yanlisligini, iyiligini/kotulugunu, guzelligini/cirkinligini, gercekligini/gercek olmadigini v.s. tartisir.
Iste butun bu tartisilan tabanin ne oldugunu aciklanmadan yapilan onun uzerine tartismalar, inanmaktir. Cunku bilmek, o tartisilan kavramsal tabanin once ne oldugunu ortaya koymak demektir.
Iste bu da tabanin ogrenimi, hafizadaki yer edimi, sabitligi, mutlakligi v.s. nin sorgulanmamasi ve sadece ona inanilmasi temelindedir.
Demekki bilmek, kavramsal tabani tartismaktan ziyade, aciklayabilmek veizah edebilmekten gecer. Iste bu da o tabana kavramsal olarak verulen anlam ve icerigin aciklanmasidir ve bu anlam ve icerik her beyin algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaligi olarak degiskendir.
Burada bir bilgiyi yani ogrenileni anlam ve icerik olarak kavramsal temelde anlamlandirabilmek ve iceriklendirebilmenin cesitli yollari vardir.
Mesela 2+2=4 aritmetiksel islemin iki yonu vardir. Ilki "bu toplamayi ogren, hafizan da yer ettir ve uygula" temelli yanasimdir. Digeri ise iki rakamin biri biri ile toplama islemidir. Yani ilki "bunu ogren" iken, ikincisi "bunu bil/neden boyle oldugunu kavra, algila, idrak et" demektir.
Yani fark sadece ogrenmek degil; neden ve nasil oyle oldugunu bilmek ve kavramak farkidir.
Maalesef henuz bilgi fessefesi olarak epistemoloji ilkine yogunlasir ve o yuzden bilmek ile ogrenmek/inanmak farkini ortaya koymaz.
Iste bu temelde bilgi ogrenmek olarak; inanilan bilginin inananca dogrulanarak gerceklesmesidir. Yani gercegin ne oldugu inanilan dogrulamadir. Ya da inancin ne oldugu dogrulanan gercektir.
Ister gercekten ister inanctan yola cikilsin, birini digerine baglayan kopru dogrulama eylemidir. Iste bu genelde bilgiye inancin "acaba" si dogdugu zaman, ya da bilincalti olarak ogrenilen bilginin inancsal uygulamasi kisiye rahatsizlik, sorun ve zarar verdigi zaman ortaya cikar. Bunun ilk bilincalti tepkisi de zaten inancin dogrulamasinin kisice yanlislanmasi ve inanmanin, inanmamaya donusmesidir.
Ama daha once dedigim gibi, bu ancak kavram duzeyindeki bir rahatsizlikta soz konusudur ve buradan kisi kavrami varliksal/inancsal/ideolojik temelde "var/yok, dogru/yanlis, inan/inanma" ya tasir.
Buraya kadar bilmek henuz yoktur. Cunku kavram hala sabit, mutlak, sahiplenilmis durumdadir ve sadece bu sabitlik temelindeki ifade olumsuzlasmistir.
Bilmek ise ifadeye tasinan ve ogrenilen kavramin kendisinin sorgulanmasi ve olumlu/olumsuz ifade yerine, kavrama verilen anlam ve icerigin aciklanmasidir. Cunku aslinda ogrenilen ve uygulanan ifade edis; sadece kavram ile ve onun sabitliginde ve sahipliginde kurulan olumlu/olumsuz bagdir.
Iste ancak ogrenilenin, inanilanin, dogrulananin, gerceklestirilenin, ifadesi degil; aciklanmasi, izahi ve verilen anlam ve iceriginin kavram olarak ortaya konmasi bilmektir.
Iste bilgi ve bilmek temelli bu bilissellikten sonra ancak "nasil, neden, neyi, neye/kime gore, kimin/neyin adina v.s. bilmek" numenal yeti duzeyi olusur ki, buradan da yapilandirmaci bilginin onemi, algisi, kavranmasi ve bilisselligi dogar.
Kisaca inanmak, ogrenmek ve hafizadan kullanmak bilginin bilinmesi degildir. Bilginin bilinmesi uygulamadan, ifade etmeden tartismadan v.s. once kavramsal temelinin anlam ve icerik olarak ortaya konmasidir.
Yani tanriyi bilmek, onun varliksal, inancsal, teolojik, olarak olumlu ya da olumsuz ifadesi degil; tanriyi anlam ve icerik olarak kavramsal temelde ortaya koyabilmek ve neden oyle ifade edildigini aciklayabilmektir.
Bilgiye ulasmak:
Sorgulama ve mantik ile
Matematiksel disiplin ile
Bilimsel yontem ile
Deneme yanilma metodu ile
Bir problemin cozumunde islenen islemler dizini-algoritma- ile
Tecrube/birikim/deneyim ile
Bilincalti sezgisi ile
Otoritenin her turlu tartismasi (dini, milli, politik, ahlaki v.s.) ile
Bir sahitin ifadesini dinleme yolu ile
Dunyayi fenomeni tabi bir gozlem ile
Dil, kultur ve geleneklerdeki yer etmisligin ne oldugunun vasfina varma ile
Aslinda bilgiye ulasmak icin, baska yollar da vardir.
Onemli olan da sadece bilgiye ulasmak, inanmak, ogrenmek, hafizaya almak ve tartismak ifade etmek degil; bilgiyi bilmeye tasimak, kavramsal sorgulamak, caga gore yenilemek, gecerlilik ve yasanabilirlige gore yanlislamak ve en onemlisi bilimsel bilgi farkinin bilisselligine varmaktir.
Bu da yapilandirmaci epistemolojiyi sadece ogrenmekten degil; bilmekten gecer.
Sonucta bilmek, aslinda pozitif degil; negatiftir. Yani sorunun temeline bildikce ulasilir. Pozitiflik ise bilgiyi inanc, ideoloji temelinde sabitlemektir. Bu da bilginin her turlu bilimsel icerigine terstir.
O yuzden "Ben herseyi biliyorum" ya da "ben hic bir sey bilmiyorum" tezatligi bilmek degil; inanmaktir.
Bilmek ise "ogrenileni, inanilani, hafizaya alinani; bilmeye tasimak ve bilimsel bilginin ne oldugunun bilisselloigine varmak ve bilginin hic bir sekilde noktalanamayacaginin algisinda olmak" tir.
Kisaca bilmek "beyni isletmek ve dusunceyi dusundurmek/dusundurtmek" tir.
__________________
Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Iste burada bilginin kullanimindaki bilmek ve inanmak farki ortaya cikar.
Uclu bir ornek verelim.
Bir papagan, bir sempanze ve bir cocugu ele alalim.
Bir papagan insanoglundan ogrendigi bir kelimeyi tekrar edebilir. Burada ogrenme ve hafizada yer verme soz konusudur. Inanctan soz edilemez.
Ayni sekilde bunu bir sempanze hem de uygulamali olarak yerine getirebilir. Cocuk ise ogrendigini uygular. Her iki durumda da ogrenilenin hafizada yer edilisi onemlidir.
Yani ortada ogrenilenin uygulanis ve kullanilis acisindan henuz inanmak ve bilmek soz konusudegildir.
Basta bunu papagan ve sempanze olarak elimine edebiliriz. Cunku onlarinin beyinlerinin numenal yetisi henuz insanoglu kadar gelismemistir.
Buradan bilginin bilinmesi ve bilgiye inanilmasi temelindeki uygulanis ve kullanimi epistemolojik olarak henuz sadece insanoglu turu icin degerlendirebiliriz.
Peki, o zaman insanoglu acisindan ogrenilen bir bilginin inanc ya da bilmek duzeyi ne zaman ortaya cikar.
Aslinda bu konuyu daha once bilinc ve bilincalti temelinde islemistik.
Insanoglu numenal yetisi zamansal olarak yasi buyudukce gelisir ve olgunlasir. Yani ogrendigi bilgiyi, ya inanca ya da bilmeye tasir. Bunun inanc ayagi genelde olandir ve birey bilinci olmayan beyinler icin gecerlidir. Cunku inanc beyni ogrenilenin ne oldugu, nedeni v.s. olarak sorgulatmaz ve sadece bilincalti yerlesmisliginin temelinde otomatik olarak uygulatir.
Bir seye inanmak demek, inanilan bilginin dogrulanarak gerceklestirilmesi demektir. Kisi bunu yabilerek ya da bilincalti olarak yapar.
Mesela yaraticiya inanan bir beyinin yagmurun yagmasina inanmasi ve bilmesi farki bu bilinctir. Ya da fizik otesi var oldugu one surulen her turlu varliga olan inanma inanmama farki, yine bunu bilmek ve inanmak farkidir.
Iste bu temelde her turlu ogrenilen ve soru/cevap olarak ortaya atilan bir bilgiye ya inanilir, ya da bilinir.
Bilmek ona inanmamakanlamina da gelmez. Bilmek, bilgiyi bilimsel olarak aciklayabilmek ile paraleldir. Cunku bunun disindaki her turlu aciklama o bilgiye inanmak temelindedir.
Mesela insanoglu tanrinin ne oldugunu aciklamadan varligini ve inancini tartisir. Ya da etik olarak bir seyi aciklamadan, onun dogrulugunu/yanlisligini, iyiligini/kotulugunu, guzelligini/cirkinligini, gercekligini/gercek olmadigini v.s. tartisir.
Iste butun bu tartisilan tabanin ne oldugunu aciklanmadan yapilan onun uzerine tartismalar, inanmaktir. Cunku bilmek, o tartisilan kavramsal tabanin once ne oldugunu ortaya koymak demektir.
Iste bu da tabanin ogrenimi, hafizadaki yer edimi, sabitligi, mutlakligi v.s. nin sorgulanmamasi ve sadece ona inanilmasi temelindedir.
Demekki bilmek, kavramsal tabani tartismaktan ziyade, aciklayabilmek veizah edebilmekten gecer. Iste bu da o tabana kavramsal olarak verulen anlam ve icerigin aciklanmasidir ve bu anlam ve icerik her beyin algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaligi olarak degiskendir.
Burada bir bilgiyi yani ogrenileni anlam ve icerik olarak kavramsal temelde anlamlandirabilmek ve iceriklendirebilmenin cesitli yollari vardir.
Mesela 2+2=4 aritmetiksel islemin iki yonu vardir. Ilki "bu toplamayi ogren, hafizan da yer ettir ve uygula" temelli yanasimdir. Digeri ise iki rakamin biri biri ile toplama islemidir. Yani ilki "bunu ogren" iken, ikincisi "bunu bil/neden boyle oldugunu kavra, algila, idrak et" demektir.
Yani fark sadece ogrenmek degil; neden ve nasil oyle oldugunu bilmek ve kavramak farkidir.
Maalesef henuz bilgi fessefesi olarak epistemoloji ilkine yogunlasir ve o yuzden bilmek ile ogrenmek/inanmak farkini ortaya koymaz.
Iste bu temelde bilgi ogrenmek olarak; inanilan bilginin inananca dogrulanarak gerceklesmesidir. Yani gercegin ne oldugu inanilan dogrulamadir. Ya da inancin ne oldugu dogrulanan gercektir.
Ister gercekten ister inanctan yola cikilsin, birini digerine baglayan kopru dogrulama eylemidir. Iste bu genelde bilgiye inancin "acaba" si dogdugu zaman, ya da bilincalti olarak ogrenilen bilginin inancsal uygulamasi kisiye rahatsizlik, sorun ve zarar verdigi zaman ortaya cikar. Bunun ilk bilincalti tepkisi de zaten inancin dogrulamasinin kisice yanlislanmasi ve inanmanin, inanmamaya donusmesidir.
Ama daha once dedigim gibi, bu ancak kavram duzeyindeki bir rahatsizlikta soz konusudur ve buradan kisi kavrami varliksal/inancsal/ideolojik temelde "var/yok, dogru/yanlis, inan/inanma" ya tasir.
Buraya kadar bilmek henuz yoktur. Cunku kavram hala sabit, mutlak, sahiplenilmis durumdadir ve sadece bu sabitlik temelindeki ifade olumsuzlasmistir.
Bilmek ise ifadeye tasinan ve ogrenilen kavramin kendisinin sorgulanmasi ve olumlu/olumsuz ifade yerine, kavrama verilen anlam ve icerigin aciklanmasidir. Cunku aslinda ogrenilen ve uygulanan ifade edis; sadece kavram ile ve onun sabitliginde ve sahipliginde kurulan olumlu/olumsuz bagdir.
Iste ancak ogrenilenin, inanilanin, dogrulananin, gerceklestirilenin, ifadesi degil; aciklanmasi, izahi ve verilen anlam ve iceriginin kavram olarak ortaya konmasi bilmektir.
Iste bilgi ve bilmek temelli bu bilissellikten sonra ancak "nasil, neden, neyi, neye/kime gore, kimin/neyin adina v.s. bilmek" numenal yeti duzeyi olusur ki, buradan da yapilandirmaci bilginin onemi, algisi, kavranmasi ve bilisselligi dogar.
Kisaca inanmak, ogrenmek ve hafizadan kullanmak bilginin bilinmesi degildir. Bilginin bilinmesi uygulamadan, ifade etmeden tartismadan v.s. once kavramsal temelinin anlam ve icerik olarak ortaya konmasidir.
Yani tanriyi bilmek, onun varliksal, inancsal, teolojik, olarak olumlu ya da olumsuz ifadesi degil; tanriyi anlam ve icerik olarak kavramsal temelde ortaya koyabilmek ve neden oyle ifade edildigini aciklayabilmektir.
Bilgiye ulasmak:
Sorgulama ve mantik ile
Matematiksel disiplin ile
Bilimsel yontem ile
Deneme yanilma metodu ile
Bir problemin cozumunde islenen islemler dizini-algoritma- ile
Tecrube/birikim/deneyim ile
Bilincalti sezgisi ile
Otoritenin her turlu tartismasi (dini, milli, politik, ahlaki v.s.) ile
Bir sahitin ifadesini dinleme yolu ile
Dunyayi fenomeni tabi bir gozlem ile
Dil, kultur ve geleneklerdeki yer etmisligin ne oldugunun vasfina varma ile
Aslinda bilgiye ulasmak icin, baska yollar da vardir.
Onemli olan da sadece bilgiye ulasmak, inanmak, ogrenmek, hafizaya almak ve tartismak ifade etmek degil; bilgiyi bilmeye tasimak, kavramsal sorgulamak, caga gore yenilemek, gecerlilik ve yasanabilirlige gore yanlislamak ve en onemlisi bilimsel bilgi farkinin bilisselligine varmaktir.
Bu da yapilandirmaci epistemolojiyi sadece ogrenmekten degil; bilmekten gecer.
Sonucta bilmek, aslinda pozitif degil; negatiftir. Yani sorunun temeline bildikce ulasilir. Pozitiflik ise bilgiyi inanc, ideoloji temelinde sabitlemektir. Bu da bilginin her turlu bilimsel icerigine terstir.
O yuzden "Ben herseyi biliyorum" ya da "ben hic bir sey bilmiyorum" tezatligi bilmek degil; inanmaktir.
Bilmek ise "ogrenileni, inanilani, hafizaya alinani; bilmeye tasimak ve bilimsel bilginin ne oldugunun bilisselloigine varmak ve bilginin hic bir sekilde noktalanamayacaginin algisinda olmak" tir.
Kisaca bilmek "beyni isletmek ve dusunceyi dusundurmek/dusundurtmek" tir.
__________________
Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
evrensel-insan- Mesaj Sayısı : 471
Kayıt tarihi : 25/05/09
Similar topics
» Bilgi Felsefesi
» Nesnellik ile yapisallik Farki
» Bilgi Felsefesi Ve Teorileri
» Inancsal ve Ideolojik Bilgi
» Bilgi ve Ne Oldugu
» Nesnellik ile yapisallik Farki
» Bilgi Felsefesi Ve Teorileri
» Inancsal ve Ideolojik Bilgi
» Bilgi ve Ne Oldugu
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz